Tren Filyos un Can Damarıdır.

Dün Filyos'ta elim bir kaza oldu. Gelen haberler son derece kötü. Ölenler ve ağır yaralananlar olduğu söyleniyor. Kazanın olduğu yer, artık "ölüm yolu" diye adlandırılan Filyos sahil yolu. 

Son derece tehlikeli, uçurumlarla dolu olan bu yolda yavaş ve kurallara uygun araç kullanmak gerekiyor. Söylendiğine göre, freni patladığı için kaza yapan otobüste aşırı sayıda yolcu bulunmaktaymış. Belki olayın sebepler halkasının en sonundaki sebep bu aşırı sayıdaki yolcu olabilir. Muhtemelen başka sebepler de bulunabilir. Ama bütün bunlar, neden Filyosluların 75 yıldır kullandıkları trenleri bırakıp, o lanetli karayoluyla seyahat etmeye kalkıştıklarını izah edemez.



Tren yolu yapılmadan önce Filyos küçük bir köy bile değildi. Sahilde bir odun iskelesi vardı. Çevrede kesilen odunlar buraya yanaşan küçük gemilerle İstanbul'a naklediliyordu.
Tarihin ilk çağlarında muazzam parlak bir uygarlığa sahip olan Filyos, Osmanlı hakimiyeti altında yavaş yavaş önemini kaybetmiş, sisler arasında kaybolup gitmişti. Ereğli, Bartın, Amasra kentleri gibi Filyos da erin bir sessizliğe gömülmüştü. 

Filyos için bu sessizlik tren yolunun gelişiyle bozuldu. 
Filyos’ta yeni dönemin ilk ışıkları, Kömüre Giden Demiryolu Projesi’yle ışıldamaya başladı. 1927 yılında, Filyos’u Ankara’ya bağlayacak olan demiryolu hattının yapımına girişildi. İlk iş olarak iskele kuruldu. Arkasından büyük bir liman da yapılacaktı ama sonra bundan vaz geçildi. Limanın Ereğli’ye yapılması kararlaştırıldı. Çünkü, Filyos demiryolu Ereğli’ye kadar uzanacaktı.
Filyos’a ulaşan tren hattı, 14 Kasım 1935’de faaliyete geçti. Açılan sadece demiryolu değildi. Yeni altın çağa giden yolun kapıları da ardına kadar açılmıştı.
Karabük'e demirçelik fabrikasının kurulmasıyla birlikte Filyos’un yıldızı da parlamaya başladı. 
Demirçelik ve kömür bağlantısı Filyos-Zonguldak hattının 1937’de tamamlanmasıyla gerçekleşti. 3 Nisan 1937’de temeli atılan Karabük Demir Çelik Fabrikası’nın yegane deniz bağlantısı ise, Filyos İskelesi’ydi.
1947’de Filyos’a hayat veren Ateş Tuğla fabrikası kuruldu.  1949’da deneme üretimi, 1950’de normal üretim gerçekleştirildi.

Böylece, mimarisiyle, yaşam standardıyla, felsefesiyle, insan ilişkileriyle, toplumsal hizmetleriyle, insana ve doğaya saygısıyla görkemli bir dönem başladı Filyos’ta. 
Tren yolunun gelişiyle başlayan bu büyük değişim, ne yazık ki, son on yıldır büyük bir gerileme içine girdi. 
Toplumu kemiren büyük bir zihniyet değişikliği bütün Türkiye'de olduğu Filyos'ta da olumsuz sonuçlarını göstermekte gecikmedi. 

Fabrikanın kapanması, lojmanları tarumar edilmesi, kötü yapılaşmaya izin verilmesi, filyos vadisi masallarıyla halkın uyutulması ve en nihayet tren seferlerinin kaldırılması hep bu yeni zihniyetin bir sonucudur.
O zihniyet, Filyos'un can damarı olan tren seferlerini onarım bahanesiyle kaldırarak, halkı ölüm yoluna mahkum etmekte bir beis görmez. 

Trenlerin çalışmaması sonucu Filyos'un köreleceğini hesaba katmadığı gibi, halkın ölüm yolculuğuna çıkmasına da aldırmaz.

Ölüm mü? Allahın takdirinden başka nedir ki?
Evet, ölüm son tahlilde Allahın takdiridir amma, ölüme böylesine açık davetiye çıkarmak kimin takdiridir?
Şimdi Filyos halkı, biraz gecikmeyle de olsa, trenlerin yeniden sefere konması için bir kampanya başlatıyorlar. Bu kampanyayı hepimiz canı gönülden desteklemeliyiz.
Desteklemeliyiz ama, karşımızda, kendi basit emellerine ulaşmak için her yolu mübah sayan, gerçeklikten uzak, halk yararına olmayan her türlü operasyonu yapmayı kendine hak gören yeni bir insan türü olduğunu da artık görmeliyiz. 

Her türlü pisliğini kolayca temizleyip yeniden karşımıza çıkan bir insan türüdür bu.
Bu nedenle önümüzdeki asıl sorun, tren seferlerinin yeniden başlayıp başlamaması değildir.
Asıl sorun, bu insan türüyle nasıl başedeceğimizdir.
Unutmayalım ki onlar hep yalan söylüyorlar. Yalan söylerek kazanıyorlar.
Şimdi gene söyleyecekler. Gene göz boyayacaklar. Gene ağzımıza bir parmak bal çalacaklar.
Bu kez onların oyunlarını bozabilecek miyiz?
Load disqus comments

0 yorum