![]() |
Birkaç yıl önce |
![]() |
Bugün |
İzlenimleri hiç olumlu değil.
Fabrika lojmanlarının içler acısı hali zaten apayrı bir mevzu. Fakat, genel olarak Filyos'un durumu da pek parlak değilmiş.
Bizim oturduğumuz yerden yaptığımız bütün olumsuz değerlendirmeleri o da gözlemlemiş.
Sahil berbat, yollar iğrenç, her yer toz toprak, trenler çalışmıyor, bakımsız bir görünüm had safhada. Binalar eğreti ve çok çirkin, anormal bir yapılaşma, Kale'ye sur niyetine dökülen betonlar, gereksiz bir sahil yolu...
Ne bir turizm hamlesi, ne bir sanayi ya da ticaret gelişmesi hiç bir şey yok diyor.
Turistik bir hava kesinlikle yokmuş. Turiste hitap edecek hiçbir şey bulamamış.
Beğendiği tek şey, Çaycuma'dan gelirken Filyos girişindeki deniz manzarasıymış.
Kale etekleri, yeşillikler, kumsal ve denizin yol üstünden görünüşü dışında güzel demeye değecek hiç bir şey bulamadığını büyük bir üzüntüyle anlatınca ben de ona hak verdim.
Fabrikanın çöplüğüyle Kale arasındaki tarihi bölge bugüne kadar ele değmeden kalabilen tek yer.
O da ne kadar korunabildiyse. Rahmetli babam, Filyos'taki pek çok evin temelinde, tarihi bölgedeki kalıntılara ait taşların bulunduğunu söylerdi. Doğru mu yanlış mı bilemem ama bana pek de mantıksız gelmiyor bu sözler.
Gene de iyi kötü korunmuş bir bölge orası. Yoksa çoktan oraya da bir başka Bükrü'nün apartmanları dikilirdi.
En azından belediye bir iki otel konduruverirdi.
Tabii asıl konumuz lojmanlar oldu. Ondan öğrendiğime göre Bükrü, Lokale kadar olan 3 parselde yapacakmış inşaatlarını. Yani şimdilik geride kalan evler paçayı kurtarmış durumda. Eh,, Bud da bir şey. Bakarsınız hiç yıkılmaz ve o şekilde değerlendirilir.
Lokal henüz dümdüz olmamış ama bahçesi tamamen bir tarlaya dönmüş.
Sağolsun, Kazım Hocaoğlu abimiz lojmanlarla ilgili gelişmeleri yakından takip ediyor ve bütün değişmeleri anında fotoğraflayıp Facebook'a koyuyor. Onun sayesinde bu tarlaya dönüşme trajedisinden daha önce de haberim vardı.
Beni ve yakınımı asıl üzen, bahçeyi dolduran çeşitli çiçekler ve ağaçlar oldu. Nasıl kıydılar o kadar ağaca. Nasıl kestiler onları. Nasıl kopardılar köklerinden vahşice?
Ya o tunel çardağın yıkılması?
Nerenize battı da yıktınız o şaheseri?
Evet, tamam eskimişti, bakımsızdı.
Ama onu o hale getiren gene sizlerdiniz. (Yani sahip olanlar anlamında diyorum.)
Duramaz mıoydı o çardak? İhya etseniz, yenileseniz, inşaatlarınıza güzellik katacak, şen bir bahçe olmaz mıydı en azından? Bu kadar da mı kafanız çalışmadı?
Yakınım bana çok acı veren bir şey daha anlattı.
Ben son yıllara ait pek çok resme bakmama rağmen farkedememişim.
Meğer benim sevgili dut ağacım, merdivenlerin hemen önündeki yerinde hala duruyormuş.
Bakımsızlıktan gövdesini sarmaşıklar sarmış, etrafını yabani otlar bürümüş, güdükleşmiş, ufalmış, o eski muhteşem günlerinden çok uzak,ama hala direniyormuş yaşamak için.
Kimbilir böyle kaç ağaç vardı, annemizin babamızın elleriyle diktiği o bahçelerde.
Fidelerini, tohumlarını özene bezene getirttikleri güller, erikler, şeftaliler, kirazlar, elmalar, ,incirler, vişneler, ayvalar, dutlar, hanımelleri, leylaklar....
Kimbilir kaç çocuk uyudu onların gölgelerinde, kimbilir kaç akşam yemekleri yenildi, kahvaltılar yapıldı, dersler çalışıldı, kavgalar edildi....
Bazan tavan arasına çıktığımda, onun daracık penceresini aralayıp etrafa bakar ve yalnız kırmızı kiremitli damları ve yemyeşil ağaçları görürdüm.
Bir cennet burası derdim kendi, kendime.
Şimdi o cennetin ağaçlarını kesiyorlar, adlarını telaffuz bile edemeyecekleri çiçekleri köklerinden koparıyorlar.
Filyos'u cehenneme çevirmek için.
0 yorum