Kabul etmek zorunda olduğumuz diğer bir gerçeklik ise, Ateş Tuğla Fabrikası'nın ekonomik olarak ölümüdür. Henüz bu noktaya gelinmemişse de kaçınılmaz sonun yaşanması için uzun yıllar beklenmeyeceği ortadadır.
19. Yüzyılda Avrupa'da sanayileşme tüm hızıyla kökleşirken bunun temel göstergesi fabrikalardı. Bacalardan tüten dumanlar, binlerce işçinin çalıştığı fabrikalar, yeniden kurulan ya da köyden kente dönüşen şehirler Avrupa'nın manzarasını radikal bir biçimde değiştirmekteydi. Köylülerin sayısı azalmakta,şehirlerin nüfusu artmakta, gelirler yükselmekte, ihtiyaçlar çeşitlenmekteydi. Kapitalizm, girişimci denen riskseverler kulübü üyeleri sayesinde, madenleri işletti, makinaları-malları üretti, demiryolları-otobanlar yaptı, insanoğlunun doğayla mücadelesinde inanılmaz bir başarı kazandı ve ileriye geçti.
Bütün bunların ne büyük fedakarlıklar ve kayıplarla olduğu ayrı bir konudur. Keza, insanlığın büyük bölümünün bugünkü refahına, kapitalist patronlarla yapılan ölümüne mücadelelerle ulaşıldığı hatırdan çıkarılmamalıdır.
Kapitalizm, son ikiyüz yılda dünyanın çehresini değiştirdi.Doğru. Ancak ve ne gariptir ki, inşa ettiği anıtsal eserlerin çoğu, ilkçağdaki eserler kadar bile dayanıklı çıkmadı.
Özellikle fabrikalar, daha ilk yüzyıllarını bile göremeden ekonomik ömürlerini tamamladıkları gerekçesiyle önce işlevlerini, sonra da tamamen varlıklarını kaybettiler.
Londra'nın bir zamanlar tamamen fabrikalarla kaplı bölgesi, Hackney ve Tottenham'da bugün o fabrikalara ait en ufak bir iz bile yok. Çoğu Victoria döneminden kalan ve tarihi eser muamelesi gören tuğlalı evleri saymazsak tabii.
Endüstriel üretimin yapı değiştirmesi, çevre kirliliği ve teknolojik eskime gibi nedenlerle Avrupa'da fabrikaların bir çoğu faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı. Kapanan fabrikaların çoğu yıkılıp, ortaya çıkan b oş alanlar, kentlerin ihtiyacına göre kullanıldı. Kimine konutlar yapıldı, kimine alış veriş merkezleri. Kimi de park ya da yüzme havuzu gibi kamu yararına kullanım amacına yönlendirildi.
Ateş Tuğla fabrikamız maalesef kapanacak gibi görünüyor. Kurulalı neredeyse 70 yıl olmuş. Bu bir işletme için oldukça uzun bir zamandır. Fabrika maalesef ömrünün çok büyük bölümünü tamamlamıştır. Bence, fabrikayı suni teneffüsle yaşatmaya çalışmak yerine, bir an önce ondan ve çevreye verdiği zarardan kurtulmaya bakmak, ama aynı zamanda ondan kalan yeri nasıl değerlendireceğimizi de düşünmeye başlamak gerekmektedir.
Öyle anlaşılıyor ki, Filyos'un önünde tek bir ekonomik model vardır artık: Bir turizm kasabası olmak. Güneydeki tesislerin fiyatlarının el yaktığı bir dönemde, ılımlı konaklama fiyatlarıyla, tarihiyle, deniziyle ve diğer üretilecek turizm işlevleriyle (avcılık, yürüyüş, sonbahar ve kış tatilleri) Filyos'un bir turizm merkezi olmasının önünde hiçbir engel yoktur.
Bu bağlamda, fabrikadan kalan arazi, turizme büyük katkı yapabilir. Fabrika kısmına yeni ve büyük bir otel inşa edilebilir örneğin. Siteye ise yeniden hayatiyet kazandırılarak, yeni eklemeler ve düzenlemelerle birinci sınıf bir tatil köyü oluşturulabilir. Havaalanı beş dakika mesafede. Yörede en uzak mesafe bir saatten fazla sürmüyor. Ankara, İstanbul 2-3 saat.
Hem Avrupa'dan, hem büyük kentlerden kampın ve otelin çok müşteri çekeceğinden hiç kuşkum yok.
0 yorum