"Biliyor musunuz, bundan tam otuzbeş yıl önce, Akdeniz’de, Türk denizcilik tarihinin en büyük facialarından biri yaşanmıştı.
21 Temmuz 1974’te, yani Kıbrıs Harekatı’nın ikinci gününde, Kocatepe destroyeri, Türk jetleri tarafından batırıldı. Faciada 54 denizcimiz şehit oldu.
Bu trajik skandal, uzun süre devlet sırrı olarak gizlendi.
Türk halkı, Kocatepe’nin Yunanlılar tarafından değil, bizzat Türk Ordusu’na mensup savaş uçakları tarafından vurularak batırıldığını ancak yıllar sonra öğrenebildi.
Yetkililer olayın nasıl gerçekleştiğini şöyle açıkladılar: Kıbrıs harekatı’nın ikinci gününde, Rumlara yardım etmek üzere, altı nakliye gemisiyle iki Yunan komando taburunun Ada’ya doğru yola çıktığı ihbarı alınır. Yardımı kesmek için Mersin’den üç savaş gemisi yola çıkar. Bunlar Kocatepe, Mareşal Çakmak ve Adatepe’dir.
Aynı şekilde hava kuvvetleri de bölgeye jetlerini gönderir.
Gelen istihbarata göre, Yunan gemileri Türk bayrağı çekecekler ve Türkçe bilen telsiz operatörleri kullanarak Türk uçaklarını kandıracaklardır.
Aslında bütün bu istihbarat yanlıştır. Bölgede tek bir Yunan gemisi bile yoktur.
Uçaklar bölgeye ulaştıklarında sadece 3 muhrip görürler. Aldıkları bilgi doğrultusunda, onların Yunanlılara ait olduğunu sanırlar. Aynı istihbarat kayıdındaki gibi, Türk bayrağı çekmişlerdir ve telsiz operatörleri Türkçe konuşmaktadır. Böylece bombardıman başlar.
Pilotlar üslerine geri döndüklerinde gerçeği öğrenerek büyük bir şok geçireceklerdir.
Jetlerimizin saldırısı sonunda, Kocatepe, 54 kahraman askeriyle birlikte Akdeniz’in karanlık sularına gömülürken ağır yara alan diğer iki muhrip Mersin Limanı’na geri dönerler.
Bu facia, Cumhuriyet tarihimizin en büyük askeri skandalıdır. Hala yeterince anlaşılamamış ve açıklanmamış yanları mevcuttur. Kimlerin sorumlu olduğu ve haklarında ne gibi işlemler yapıldığı da bilinmemektedir.
Konu, ‘Savaş bu, savaşta herşey olabilir,’ diyerek geçiştirilemez. Özellikle, tüm iletişim araçlarının özelleştirildiği bir Türkiye’de, yarın olası bir savaşta, düşmanın sahip olabileceği elektronik ve dijital imkanlarla yanlış istihbarat yayma ihtimali ve kaabiliyeti çok daha yüksek olacaktır.
Meselenin bu yönüyle tartışılması bize çok geniş bir ufuk vadetse de asıl konumuz bu değil.
1944 yılında California’da yapımına başlanan ve 1945’de Amerikan Donanması’na USS Harwood adıyla katılan destroyerle Filyos’lu bir delikanlının 1974 yazında Akdeniz’de kesişen kaderleri bizi daha çok ilgilendiriyor.
O dehşet gününün akşamı... Bombardıman kesilmiş, Kocatepe ağır ağır batmakta...
Gemi komutanı Albay Güven Erkaya tüm mürettebatın muhribi terketme emrini vermiş, gemi terkini köpü üzerinden idare ediyor.
Olup biten hiçbir şey, kitaplarda yazıldığı, akademilerde öğretildiği gibi değil. Bir yanda panik, kargaşa, diğer yanda cesaret ve kahramanlık.
Kazan dairesindeki yangın her an cephaneliğe ulaşabilir... Bütün geminin havaya uçması sadece bir an meselesi...
Erlerin tamamı tahliye edilmiş. Sıra artık, subaylarda. Gemi, alev alev yanarken onlar da birer birer denize atlıyorlar.
Ağır ağır batan muhribin komutanı Güven Erkaya, savaşın bu en buhranlı sahnesini anılarında şöyle anlatır:
“Muhabere subayı Necati Gürkaya evladım, seyyar telsiz cihazını almış bir naylon torbaya koymuş ve boynuna bağlamış. Can yelekleri şişirmeli. Baktım muhabere subayı can yeleğini şişirmeden atıyor kendini. “Şişir de öyle atla,” dedim. “Efendim, usul şişirmeden atlamaktır, denizde şişireceğim,” dedi ve atladı. Boynundaki telsizin ağırlığıyla olsa gerek, gömüldü gitti... Ya da yeleğin içindeki karbondioksit gazı bitmişti...”
Necati Gürkaya, bir Filyosluydu.
Bizimle aynı havayı soluyan, aynı suyu içen, aynı denizde yüzen, aynı kumsalda koşan, aynı trene binen, aynı bakkaldan alışveriş yapan, aynı sıralarda okuyan, aynı sokaklarda top koşturan, misket oynayan bir Filyoslu.
Üstüne zimmetlenmiş telsizi savaşın en kritik anında bile nasıl koruyacağını düşünen bir Filyoslu.
Komşumuzun oğlu... Necati abi...
Filyos’ta onun adının verildiği bir sokak var mı? Ya da bir anıt? Okullardan birinin adı? Bir çeşme?

Belediye ya da sivil kurumlar Necati Gürkaya ile ilgili bir faaliyet yapıyorlar mı? Bayramlarda ya da Kıbrıs harekatının yıldönümlerinde onu anacak bir etkinlik gerçekleştiriliyor mu? Yoksa her gece vur patlasın çal oynasın mı?
Not: Son aldığım duyumlara göre, Filyos’ta bir sokağa Necati Gürkaya adı verilecekmiş. Buna çok sevindim. Şehit Üsteğmenimize duyarsız kalmayacaklarına emin olduğum Filyoslu dostların, Facebook’taki Necati Gürkaya Tanıtım Grubuna bir göz atmalarını öneririm."
***** ***** *****
Yukardaki yazı, bundan yaklaşık ikibuçuk yıl önce filyos.org'da yayınlandı. Yazıdan etkilenen arkadaşım İsmail Gökgöz Facebook'ta Necati Gürkaya Tanıtım Grubu'nu kurdu ve özellikle Filyosluların konuyla ilgilenmelerini sağladı. O ve diğer Filyoslu dostlar, başta İffet Baladın olmak üzere, Üsteğmen Necati Gürkaya adının bir sokağa verilmesi için büyük çaba harcadılar. Ve sonunda başardılar.
Artık, çocukluğunun geçtiği o Filyos sahillerinde Necati Abi'nin adı ebediyen yaşayacak.
3 yorum