Demirel ve Filyos

Türkiye'nin 20. yüzyıldaki tarihine damgasını vuran önemli siyaset adamlarımızdan biriydi Süleyman Demirel. Onu 17 haziran 2015'de 91 yaşında iken kaybettik.

Siyasi rakiplerinin hemen hepsinden daha uzun yaşadı. Daha fazla başbakanlık yaptı. Ömrünün son deminde Cumhurbaşkanı olarak, rakiplerinin göremediği bir ikbale de erişmiş oldu.

Demirel'in aslında etkin olduğu yıllar, tekbaşına iktidar olduğu 1965 ile 1971 yılları arasıdır. Bu dönemde sanıldığı gibi sadece  montaj sanayiine önem verilmemiş, alt yapı ve alanın da da önemli yatırımlar yapılmıştır. Bugün Türkiye'nin en büyük 10 işletmesi içinde yer alan fabrikaların bir çoğunun temeli  o dönemde atılmıştır.

Filyos Ateş Tuğla Fabrikası'nın yenilenmesi ve döner fırının yapılması da  o döneme rastlar. Solcular, genellikle Demirel modeli sanayileşmeye "montaj sanayii" diyerek hep küçümsemişlerdir ama aslında eleştirilerinde çok da haklı değillerdir. Bir kere o yıllarda, uluslararası sermaye birikimi,  başka bir kalkınma modeline izin vermiyordu. O günün şartlarında sadece böyle bir modelle ülkenin kalkınabileceğini idrak etmesi bile Demirel açısından olumlu bir puandır.

Ama işin doğrusu, sanayileşme montajla sınırlı kalmamış, Filyos Ateş Tuğla'ya ilave tesisler yapılması örneğinde olduğu gibi bugünün pek çok büyük kompleksi, Demirel zamanında planlanmış, finanse edilmiş, temeli atılmış ve işletmeye açılmıştır. Oyak Renault, İskenderun Demir Çelik, Ereğli Demir Çelik, Petkim, Tofaş, Mercedes Benz, Aselsan, Keban Barajı ve GAP, bunların önde gelenlerinden bir kaçıdır.

Politikacı olarak zayıf noktası, elit biri olmayışı idi. Entellektüel bir yanı yoktu. Edebiyattan sinemadan, modern sanatlardan anlamazdı. Tiyatrodan, operadan hiç söz etmezdi. O mühendislik okumuş bir köy çocuğu idi, hep öyle kaldı. Bu köylülük hali, onun giyiminden  konuşmasına kadar her davranışında kendisini belli ederdi.

Entellektüelliği konusunda yanılıyor da olabilirim. Fakat en büyük siyasi rakibi Şair Bülent Ecevit'le karşılaştırıldığında ortaya öyle kontrast bir fotoğraf şıkıyordu ki, insan ister istemez, her iki lideri iki ayrı uçta görüyordu.

Kuşkusuz çok akıllı, belleği güçlü biriydi. Sizi iki dakikada binlerce rakama boğabilir, ülkenin 10 yıllık büyüme, ithalat, ihracat, bütçe ve dış açık rakamlarını bir çırpıda sayabilirdi.

Demirel, demokrat bir siyasetçi miydi? Kimine göre evet, kimine göre hayırdı bu sorunun cevabı.  Hayır diyenler, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını onaylamasını, 70'li yıllarda Milliyetci Cephe hükümetlerini kurmasını,   gene aynı yıllarda CHP ile büyük koalisyon yapmamasını ve 28 Şubat  "postmodern darbesi"nde önemli bir rol oynamasını gerekçe gösterip, Demirel 'in demokrat olmadığını idda ederler.

Karşı taraftakilerse, Demirel'in eleştiriye her zaman açık olduğunu, onun döneminde gazetelerin kapanmadığını, gazetecilerin hapse atılmadığını,  gazeteciler aleyhine tazminat davaları açılmadığını, Milliyetçi Cephe hükümetlerinin marjinal sağı kontrol altında tutmak için kurulduğunu, 12 Eylül sonrası yasaklı döneminde Demirel'in ünlü "Bir Bilen" mahlasını kullanarak cuntacı Generallerle büyük bir demokrasi mücadelesine giriştiğini  öne sürerek, onun demokrat tarafının daha baskın çıktığını söylerler.

Bence, her iki görüş de doğrudur. Demirel, hepimiz gibi hataları ve sevaplarıyla yaşamış, sonunda vadesini doldurup bu dünyadan ayrılmıştır.

Ben gene de onun sevaplarının hatalarından biraz daha fazla olduğunu düşünenlerdenim.

Hayatımın en güzel yıllarını geçirdiğim Filyos'u hala unutamıyorsam eğer, bunun biraz da onun sayesinde olduğunu biliyorum.

Bunun biraz fazlasıyla sübjektif bir yargı olduğunu söyleyebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız ama hayat, zaten başka nedir ki?


Demirel Fiyos'ta  
Load disqus comments

0 yorum